17 Mayıs 2016 Salı

BİR FOTOĞRAF BAZEN HER ŞEYİ ANLATIR















1994'te fotoğraf dalında Pulitzer ödülü kazanan Kevin Carter`ın çektiği fotoğraf, zayıflıktan ölmek üzere olan siyah küçük kız çocuğu ile yakınında tüneyen akbabayı yansıtmaktadır. Kızın, birkaç kilometre ilerdeki Birleşmiş Milletler yardım kampına gitmek istediği sanılmaktadır.
Bu ânı fotoğrafladıktan sonra akbaba kaçmış, ancak Carter küçük kıza kampa ulaşması için yardım etmemiş, oradan uzaklaşmıştır. Bu yüzden yoğun eleştirilere maruz kalan Carter profesyonel fotoğrafçı olduğunu, yardım görevlisi olmadığını söylerek kendisini savundu. O dönemde, gazeteciler ve fotoğrafçılar, bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hasta insanlara dokunmamaları konusunda sıkı biçimde uyarılıyorlardı.
Bu fotoğraf, yardım örgütlerine büyük miktarda maddi kaynak sağladı. Bu olaydan sonra ağır depresyona giren Kevin Carter egzoz verdiği kamyonetinin içinde walkman ile müzik dinleyerek intihar etti.
Yukarı da yazanlar fotoğrafın hikayesi olarak bilinen yazılı gerçeklerdir. Fakat bu fotoğraf sadece orada kampa gitmeye çalışan karnı aç bir kızın hikayesi değil, bu durumda bulunan bütün insanlığın hikayesidir. Sadece bu kız çocuğu fotoğrafta yer alıyor diye bireysel düşünmemeliyiz. Bu kızın bir annesi bir babası belki bütün yakınları açlıktan hayatları kaybetmiş durumdadır. Fakat biz insanlar yazık, canım gibi kelimeler kullanarak biraz hüzünlenir ardından yaşamlarımıza devam ederiz.
İnsanlık Carter gibi ,''benim işim fotoğraf çekmek, ben kurtarıcı değilim'' demek yerine, vicdanı ile hareket etse her şey daha güzel olabilir.
Kız belki açlıktan belki hastalıktan yine ölebilir belki de kampta tedavi edilip hayata yeniden kazandırılırdı. Ve bunun akabinde yoğun eleştirilere maruz kalan fotoğrafçı, kızın kötü akıbetini düşünmeyi bırakıp vicdanı rahat bir şekilde hayatına sevdikleri ile devam edecekti. Ama Carter vicadnına yenik düşerek intihar etti ve o kurtarmadığı küçük kızı düşünerek yaşamına son verdi.
İnsanlıkta günümüzde böyle değil midir? Suriye de , Gazze de Afkanistan da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan zulüme gözlerini kapatmıyor mu ? Yalandan yapılan yardımlar acı çeken insanlığa ne gibi bir yardımı olabilir. Biz insanlar gözlerimiz yerine televizyonu görme organı olarak kullandıkça hep yerimizde sayacağız ve olmayan vicdanlarımızla yok olup tarih olacağız !!!

12 Mayıs 2016 Perşembe

SPOR VANDALLIĞI

Ülkemizde spora verilen değerler , diğer gelişmiş ülkelerin verdiği önemden daha da aşağıdadır ve her zaman da uygulanan politikalar ve yapılan hatalarla böyle kalmaya devam edecektir. Konuya bu kadar sert girmemin nedeni spor müsabakalarında yaşanan vandalizm ve federasyonların yaptığı hatalardır. Yazdığım bu sözleri güçlendirmek için bir kaç örnek vererek devam etmek istiyorum...
Örnek:1
Nisan ayı içerisinde oynanan ve şampiyonluk yarışında büyük önem arz eden Trabzonspor- Fenerbahçe müsabakası... Maç sarı lacivertli ekibin 0-4 üstülüğü ile devam ederken 17 yaşında ki bir genç 10 metre yükseklikten atlayarak maçın çizgi hakemine arkadan saldırıyor ve hakemi yaralıyor. Bu çocuk nasıl bir ruh halinde ki hakeme saldıracak kadar vahşileşmiş. Çocuğun elbet suçu var fakat maçta görevli polisler tribünler deki olaylardan çok dönmüş maçı izlemekte ve Trabzonspor yönetimi hatta T.F.F dahi bu gibi önemlerin önüne geçememekte. Çocuk karakoldan çıkarken bir kaç kendini bilmez iyi yaptın sloganları ile karşılamakta , dayısı ise bende onun yerinde olsam , ben de aynı şeyi yaparım diyor. Şimdi bu şuç çocuğun mu ? yoksa onu böyle yetiştirenlerin mi ?
Örnek:2
Yaşanan vandalizm sadece futbol da kalsa yine hadi iyi diyebiliriz ki demememiz lazım. Fakat bizi böyle olumsuz söylemlere itenler utansın...
Kadınlar voleybol 1. Ligi Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasında çıkan olaylar sebebi ile maç ertelendi. Peki neden bu büyük kargaşa adam akıllı oturup neden bu müsabakalar izlenmiyor.
Ülkemizde tenis müsabakaları olsa bu taraftar bu maç neden durgun diye korta dalıp oyunculara ve hakeme saldıracak hale geldiler. Hemen Hemen her müsabaka da olayların arkası kulüp yönetimlerine dayanıyor. Ezeli rekabet , muhteşem derbi , ateşli maç bu gibi söylemler taraftarı daha da galeyana getiriyor.
Bizde İngilizler gibi taç çizgisine kadar oturup maç izlemek , ispanyollar gibi maç sonrası oyuncularımızla fotoğraf çektirmek , almanlar gibi sahada şampiyonluğu beraber kutlamak istiyoruz.
İlla filelerle çevrili , direklerin arkasında müsabaka mı izleyeceğiz.
Unutmayın ey seyirciler bizler insanız insan !!!

REFİK DARBESİ

                                                           
Yıl 2002 Adalet ve Kalkınma Partisi kurmayları ya da dava arkadaşları bir yola koyuldular. Büyük yolda birileri hükümetin başına birileri ise cumhurun başına geçtiler. Yıllarca süre gelen bir iktidar aşkı ve ateşiyle 2016 yılına kadar gelindi. Fakat dava arkadaşları yavaş yavaş birilerinin gözüne rakip veya tehdit  olarak gözükmeye başladı. Önce, yıllarca aynı yola baş koyan Fetullah Gülen yıllar içerisinde ‘Feto’ terör örğütü başı ilan edildi. Sonraları arkadaşım , can yoldaşım denilen Abdullah Gül parti çıkarlarını gözettiği için kadro dışı bırakıldı. Sivri söylemleri olan Bülent Arınç servis dışı oldu. Şimdi de halkın oyları ile başa gelmiş bir başbakanı yani Ahmet Davutoğlu görevinden alındı. Peki bütün bu olayları , görevden almaları , parti ihraç olayları yapan kim !!!
Davutoğlu ‘’kendi istediğimle değil, zaruretten dolayı bırakıyorum’’ söylemi kafalarda ki soru işaretleri daha da arttırdı. Ki en azından benim kafamdaki soru işaretleri arttı.
1.      Halkın %49.5 oyu ile başa gelmiş birini kim başbakanlık koltuğundan alabilir ?
2.      Bakanları istediği zaman , istediği makama kim ataya bilir ?
3.      İstediği kişileri, istediği zaman kim vekil seçtire bilir ?
4.      Hukuka , anayasaya kimin saygısı olmaya bilir ?
5.      Medyayı ele geçiren ?
6.      Haberlere yayın yasağı koyan ?
7.      Kendisine laf söyletmeyen ?
Kim bu kim !!!
Biraz hafızamızı zorlayalım , gazete ve televizyon haberlerine göz atalım. Belki o zaman yukarıda ki soruların cevaplarını  bulabiliriz  .

 Bu arada ‘REFİK’ ne demek mi? Dost demek , arkadaş demek !!!